Deprem afetinin psikolojik etkileri başlıklı yazımızda, travmaların kuşaktan kuşağa aktarılma özelliği göz önüne alındığında önleyici olacağını umut ettiğimiz bazı önemli noktaları anlatacağız. Beklenmedik bir şekilde olan ve kişileri belirsizlik duygusuyla yakından temas ettiği doğal afetlere karşı her bireyin kendi öznelliğinden itibaren gelişen ve birbirinden çok zıt duyguları ve tepkileri yaşatan bir durumdan bahsedeceğiz. Bilinmesi gerekir ki tüm bunlar “Anormal durumlara verilen normal tepkilerdir”.
Deprem Benzeri Durumlarda Normal Psikolojik Tepkiler Nelerdir?
Örseleyici olayın bazı bölümlerini hatırlayabilmede güçlük yaşamak.
Örseleyici olaya dair görüntüleri, sesleri yeniden yaşıyormuş gibi hissetmek.
Örseleyici olayın yeniden yaşamaya dair endişe içinde olmak.
Hafif uyaranlara karşı hassasiyet duymak. Belki yoldan geçen bir araba sesi, bir rüzgâr esintisi kişilerde yeniden olayın yaşanıyor olduğuna dair korku duymalarına sebebiyet verebilir.
Herhangi bir ortamda yalnız kalmaktan korkma, çocuğun odasında yalnız kalmasından korkma gibi sürekli tedbir halinde olma ihtiyacı hissetmek.
Korku, öfke, dehşet, çaresizlik, umutsuzluk, suçluluk ve utanç gibi duyguları yoğun hissetmek.
Ağlama krizlerinin yaşanması ya da hiçbir şey hissedememe.
Terleme, kalp atışının hızlanması, nefes almada güçlük, uyku sorunları (uyku ihtiyacının artması, azalması, derin uykuda güçlük, akşam uyuyamama sabah uyanamama ya da uyuyabildiği için suçluluk duyma), Yeme sorunları (iştahın artması, azalması ya da yemek yiyebildiği için suçluluk duyma), kaslarda gerginlik, dişleri ve çeneyi sıkma, vücudun belirli alanlarında somatik belirtiler, yeniden sallanıyormuş gibi hissetme ve baş dönmesinin yaşanması.
Günlük temel işlere karşı konsantrasyon güçlüğü yaşamak.
Psikolojik Travma Yaşayan\Yaşamış Kişilere Yaklaşım Nasıl Olmalı?
Depremzedelerin yaşadıkları travmatik olay karşısında sıklıkla şu cümleleri kurduklarını duyarız: “Nasıl onu enkaz altından çıkaramıyorum?”, “Nasıl kurtulmasını sağlayamadım.”, “Ben kurtuldum ama onu kurtaramadım. Kötü ve bencil birisiyim ben.”. Kişilerin, enkaz altında olan yakınları adına insan gücünün yeterli olmayacağını bilmelerine rağmen “suçluluk” ve “utanç” duygusu içerisinde olduğunu görmek çok sık karşılaşılan bir durumdur. Afetzedeleri gerçek dışı bu gibi düşünce ve inançlarından kurtarabilmek, duygularını dışa vurabilmelerine, düşüncelerini paylaşmalarına alan sağlamak oldukça önemlidir.
Unutulmamalıdır ki her birey biriciktir ve yasını, kaybını, yaşadığı travmayı farklı tepkilerle iyileştirmeye çalışır. Kimisi ağlar, kimisi susar, kimisi şok olur, kimisi şokun ardından inkar aşamasına geçiş yapar. İnkardan sonra öfke ve çaresizlik duyguları takip eder. Bu farklılıkların olması çok doğaldır. Her birinin yaşanmasına alan sağlamalıdır. Kişi önemsemiyor gibi görünse bile daha az önemsiyor değildir. Sadece bu travmayla karşı karşıya gelmeye henüz hazır değildir.
Rutinleri devam ettirebilmek çok önemli bir yere sahiptir. Dolaylı yoldan depreme maruz kalmak (televizyon, sosyal medya) eyleme geçebilirliği artıracaktır. Belki bir yürüyüşe çıkmak, bazı ev işlerini yapmak, beyni harekete geçirerek plan yapabilmeye hazırlayacaktır. Böylelikle doğrudan depremi yaşamış kişiler adına bir şeyler yapabilmek için adım atmamızı kolaylaştıracaktır. Eğer doğrudan depremi yaşadıysanız, bir yakınınızın evinde misafirseniz yine rutinler sizin için faydalı olacaktır. İsterseniz yeni bir rutin bile oluşturabilirsiniz. Bu sayede beyniniz tanıdık durumlar içerisinde olmayı deneyimleyerek güvenlik duygusunu hissedecektir.
“Sürekli tedbir halindeyim, çok yoruldum, kötü olasılıkları düşünüyorum. Ne zaman eski hayatıma geri döneceğim?” Bu soru sizi endişelendirmesin. Yaşanılan süreç içerisinde kişinin kendisini koruma mekanizmasının bu yoğunlukla işlem göstermesi ruhsallığımızın doğal bir parçasıdır.
İlişki en etkili şifadır. Depremzede yakınlarınızın duygusunu kapsamak, ihtiyacını duyabilmek çok kıymetlidir. Kişi örseleyici olay sonrası içe kapanabilir, konuşmak istemeyebilir, yaşadığı hisleri tarif etmekte zorlanabilir. Bu gibi durumda şunu duymaya ihtiyacı vardır: “Ne zaman istersen dinlemeye hazırım. Anlatmasan da olur. Sadece seninle burada oturabilirim”. Bir diğer önemli yaklaşım, kişi konuşmayı tercih etmiyorsa fiziksel ihtiyaçlarında destek olmaya çalışmaktır. Sağlık kuruluşuna gitmesi gerekiyorsa yanında bulunmak, kişisel bakımını göz ardı ediyorsa kolaylaştırıcı olmak gibi. Sizler de tüm bu önerileri yakınınızın kişisel sürecini değerlendirerek çeşitlendirebilirsiniz.
Psikolojik Travma Sonrası Çocuklara Nasıl Yaklaşılmalıdır?
Yetişkinler bile yaşadığı bir duyguya anlam verebilme ve ifade etmede güçlük çekerken bu durum çocuklar için daha karmaşık bir deneyim olmaktadır. Bu sürece destek sağlayabilecek temel önemli noktalar şunlardır:
Çocukları, depreme doğrudan maruz kalanlar ile dolaylı olarak maruz kalanlar olarak belirleyip düşünmek en sağlıklı yol olacaktır. Deprem afetini yaşadıysa, ebeveynleriyle ya da güven duyduğu bir kişiyle konuşarak duygularını paylaşabilmeli. Kaygı ve korkusunu dindirebilmek için geleceğe yönelik planlar yapılmalı. Deprem çantası hazırlama, evin sağlamlığı üzerine tedbirler alma, yardım kuruluşlarına birlikte gitmek, diğer bölgedeki çocuklara istediği bir şeyi göndermek ya da mektup yazmak gibi.
12 yaş altındaki çocuklar soyut kavramları anlamakta zorlanırlar. Bu sebeple net ve somut olarak deneyim yeniden konuşulmalı ve bilimsel olarak izah edilmelidir. Hadiseye dolaylı yoldan maruz kalan çocuklar, yaş fark etmeksizin ailenin duygusundan beslenmektedir. Burada çocuğun duygu ve düşüncesini belirleyen unsur ebeveynlerdir. “Annem ve babam üzülüyor ama yıkılmıyorlar. O zaman ben de üzüntümü onlarla paylaşabilirim. Benim duygum onlara ağır gelmez, benim duygum onlara zarar vermez”, diye düşünmek, çocuk için adeta kurtarıcı bir adımdır. Ayrıca çocuk tüm soruların cevaplarını medyadan ziyade güvendiği kişiden almalıdır. Eğer çocuğun sorusuna verecek bir yanıtınız yoksa, “Bu sorunun cevabını bilmiyorum ama senin için araştıracağım. Hatta gel birlikte düşünelim, araştıralım”, diyebilirsiniz.
Çocuğa yaşadığı duyguyu sormak, tanımlamasına yardımcı olmak, ifade etmesini sağlamak, yaşadığı duygunun şiddetini azaltacaktır. Çocuğu nelerin endişelendirdiğini tespit etmek son derece önemlidir. Endişelerini ebeveynlerin ya da güvendiği başka bir yetişkinin düzeltmesi, “tehlikedeyim” inancının, “güvendeyim artık geçti” inancına dönüşmesini sağlayacaktır.
6 yaş itibari ile çocukların daha rahat kendilerini ifade edebilir. Fakat kelimeler her yaştaki çocuk için, hatta anne karnındaki bir bebek için bile yatıştırıcı ve iyileştiricidir.
12 yaş altında olan çocuklar, aile içinde yaşanan olumsuz bir olayın nedenini kendileri olarak görebilmektedirler. “Ben yaramazlık yapmasaydım annemle babam kavga etmezdi.”, şeklinde düşünebilirler. Bu sebeple çocuğa, durumun onunla ilgili olmadığı anlatılmalıdır. Çocuğun böylesi bir algıya sahip olup olmadığının incelenmesi çok önemlidir.
Çocuğun ebeveynleri hastanede tedavi görmekte ya da çocuk ebeveyn kaybı yaşadıysa, güven duyduğu yetişkinlerle mümkün mertebe birlikte olmalıdır. Bu noktada kimi sorularını cevaplarken, temas etmek ve sarılmak eşliğinde konuşulması kaygı ve korkuların yatışmasına destek sağlayacaktır. Çocuğun sorularını cevaplarken açık ve dürüst olunmalıdır. Ölüm kavramının anlatımında yaş çok önemli bir faktördür. Çocuk 12 yaşından küçükse somut bir şekilde üzücü haber paylaşılmalıdır.Bu üzücü haberi çocuğa herhangi bir uzman ya da görevli değil, güvendiği başka bir yetişkin vermeli, öncesinde çocuğun her açıdan sağlıklı bir halde olduğundan emin olunmalıdır. “Sana söylemesi zor ve üzücü bir durumdan bahsetmek zorundayım ve bu haber benim için de çok zor. Annen/baban vefat etti. Şu an artık yaşamıyor.”, gibi net ifadeler kullanılmalıdır. Önemli diğer nokta, “ölüm” kelimesi özellikle vurgulanmalıdır. Aksi geri gelecek inancını taşıyabilmeleri ihtimali bulunmaktadır. "Anne/baba ya da bir yakınının cenazesine gitmeli mi?", sorusunun cevabı da önemlidir. Yaş fark etmeksizin çocuğa sorularak karar verilmeli fakat çocuk kesinlikle defin kısmını görmemelidir.
Çocuk, televizyon ya da sosyal medya aracılığıyla deprem gibi örseleyici bir olayın görüntülerine maruz bırakılmamalıdır. Çocuğunuz bu travmatik unsurları bir şekilde gördüyse, kurtarılan insanları, dayanışma içinde olan toplulukları göstermeniz faydalı olacaktır.
Çocuğunuzun duygularını ifade etmede zorlandığını fark ettiyseniz, duyguları dışa vurmanın en iyi yolu olan sanatı kullanabilirsiniz. Resim, müzik ve oyun aracılığıyla sıkışıp kalan tüm duygular dışarıya çıkabilir. Oyun da çocukların en iyi ifade araçlarından birisidir. Çocuğun oyun oynamasına da alan yaratılmalıdır. Bu araçlar sayesinde çocuğunuzun neler yaşadığını fark edebilirsiniz. Çocuğun oyununa, çizdiklerine ya da müziğine engel olmamalı, düzeltmeler yapmamalıdır. Çünkü yarattığı şey iyileşmek ve anlam oluşturabilmek için ihtiyacı olan şeydir. Ambulans sesi yapıp saatlerce koşması, vurmalı bir müzik aletine vurarak öfkesini ifade etmesi gibi davranışlar, anormal görülmemelidir.
Psikolojik Travma Sonrası Yetişkinlerin Ruh Hali Çocuğa Sirayet Eder
Çocuğun duygu, düşünce ve sorularının olabildiğince kısa sürede açığa kavuşması önemlidir. Daha önemlisiyse yetişkinlerin bu süreci hangi duygu ve düşüncelerle tecrübe ettiğidir. Bakım veren (anne, baba ya da güven ilişkisinin kurulduğu başka bir yetişkin) kişi durumu çocuğa açıklarken sakin bir tutum gösteremezse, çocuk yetişkinin tedirginliğini hissedecek ve duygularının yatışıp anlam bulması güç hale gelecektir. Bu nedenle eğer yetişkinler kendi duygularının regülasyonunu sağlama konusunda güçlük çekiyorlarsa kendilerinin de psikolojik bir destek alması, çocuklar için de kıymetli olacaktır.
Ne Zaman Psikolojik Destek Almak Gerekir?
Travmatik hadiseden sonraki 1-2 ay içerisinde söz konusu yakınmalar devam etmekte ya da şiddeti giderek artmaktaysa, en kısa sürede travma konusunda uzman bir ruh sağlığı çalışanından yardım almanız faydalı olacaktır.